14 Mayıs 2012 Pazartesi

gece'ye.

geceleri neden uyumuyorsun diyorlar; kimsenin sesini duymuyorum. bu mutlu edici bir şey, karışmıyorlar, telefon çalmıyor, zile basmıyorlar, yan komşu bir fincan şeker istemeye gelmiyor bu saatte.
gecenin özel bir hali var. insanlar çekiniyorlar konuşmaya, istemeye, bazen aramaya. gecenin huzuru dedikleri şey bu. boğulmuşsam insan müdahalesinden, geceden daha alasını bilmedim ben.
gece yapılan her şey kıymetli bu yüzden.
gece dinlenilen şarkının yeri ayrı, okunan kitabın, yazılan iki satır mısranın ya da cümlenin yeri ayrı.
ibadeti bile daha kıymetli.
gecenin kimliği var.
sakin.
saat 04.03. yaz geldi. geceler kısaldı. memnun değilim ya işte hadi bakalım. şimdi işimize bakalım.. ödevler..

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=luM6oeCM7Yw#! dinlerken..

31 Ocak 2012 Salı

^^ 눈 눈눈눈눈눈!

ocağın son günü ve yumuşak bir kar yağıyor şimdi buralara. birazdan kar savaşı yapmak için aşağı ineceğiz kardeşimle :) termos ile yanımıza kahve de aldık :) -3 derece ürkütücü gelse de bizim takım kazanacak maçı! fighting! :)

1 Temmuz 2011 Cuma

ses-sound 1

insanlar gece ve gündüz arasında farklı yaşarlar. farklı giyinirler. farklı hareket ederler. farklı şeyler söylerler. bu şeyleri farklı şekilde söylerler.

geceleri dinlediğim şarkıları daha çok severim. aslında geceleri daha iyi bulabiliyorum güzel şarkıları. bir kaç gündür kulağımdaki şarkı mesela. marissa nadler- famous blue raincoat. http://vimeo.com/1736772

marissa nadler yumuşak sesi olan bir kadın. kadın sesini daha çok seviyorum galiba bu işlerde. gerçi istisnalar var. koreli bir grup olan tearliner apayrıdır mesela benim için. tearliner için çok şey yazmak istiyorum. ama önce famous blue raincoat hikayesine deri döneyim. efendim benim güzel arkadaşlarımdan sema (ki bu günlerde zor zamanlar geçiriyor. seninleyiz sema) teee aralık ayında bu şarkıyı bana yollamıştı. bu kadar :)) yani enteresan bir hikayemiz yok. çok mu sıradan oldu. :) bir kış boyunca ara ara dinledim. özellikle okul çıkışı eve dönerken güzel gidiyordu. bu yoğun ve sıkıcı gecelerimde bana eşlik eden marissa nadler'e şükranlarımı sunarım.

ne tuhaf. ona şükranlarımı sunduğumdan haberi yok. :) bilmiyor geceleri bir kız canı sıkılırken onun sesini dinliyor. bilmiyor canımın içi.. bilemiyor..

iki.

bugün değerli sevgilim safa kabuğuna çekildi.. gitti 2 günlüğüne. o gelene kadar ben de makalemi bitirip kabuğuma çekilmek istiyorum.

aslında istemiyorum. deli üşengeçliğim sağolsun her şeyi unutturuyor eheheh :)

yaşıyorum. yaşıyorsam bir şeyler deneyimliyorumdur. bu deneyimleri sevmiş olma ihtimalim yüksek. mesela mizahı severim. yemek pişirmeyi severim. abidik gubidik yemekler icat etmeyi severim. kahve içmeyi severim. koreyi severim. sosyolojiyi severim. tearlinerı çok severim.
bunların her biri ayrı bir mevzu olduğu için başlaık başlık bilgi vermeyi de seviyorum demek ki :)

okulumu biraz severim. masamı biraz severim. kalemimi çok severim.

korece şarkı dinlemeyi çok severim. o şarkılara eşlik etmeyi çok severim. aynı hazzı başka dillerde alamıyorum. ama değişik dillerde şarkılar ya da tekerlemeler öğrenmeyi de severim.
bu tip şeyler işte.

şimdi ben bi gün..

bu insan sürekli değiştiğine inanıyor. iman etmeseydi değişime tapardı. sosyoloji okuyor. istanbul'da doğdu büyüdü okuyor. apartman çocuğu. yeşili sever. doğayı korur. kendinden üçüncü bi kişiymiş gibi bahsetmeyi de sever kereta..


şöyle ki; bir gün diyecek bir sözüm olursa diye kaygılanıyorum. değişken ve bi o kadar değişken olmama rağmen..


nedir bu değişken değil mi, efendim teee vakti zamanında heraklitos efendinin inşasına bağladığı bu değişkenlik şeysi beni benden alıp ona buna şuna katabilmektedir. akışlar.. akışlar.. akışlar. yani hiç birşey durağan ve sabit değil. ahh.. dilimi literatür soktu.

şu sıralar makale yazdığım için böyle olduğumu düşünüyorum. "kalın kafalı" olmak ile "çıldırmak" halinin yakın akraba olduğuna inanıyorum.. güzel olacak güzel. herşey olmasa da..